Olay, Yozgat ili, Sorgun ilçesi Dikir Boğazı'nın bir köyünde geçer. Köyün çevresi bağlık-bostanlık, toprakları verimli, hayvanları doğurgan, insanları cömerttir. Devlet toprakları verimli, insanları çalışkan olan böyle bir köye bir kooperatif yaptırıp başına da bir memur gönderir.
Kooperatifin açılışı ile köye bir canlılık gelir. Köyün kadınları, kızları gömleği ütülü ve kolalı kıravatlı birini ilk defa görür. Katibi çok beğenirler, kâtip, eli yüzü düzgün, yakışıklı birisidir. Üstelik de bekârdır. O dönemlerde devlet memurluğu itibarlıdır. Genç kızların hayali bir devlet memuru ile evlenmektir. Kâtip hanımı olmak da kolay değildir, aynı zamanda herkesin ulaşacağı bir makam da hiç değildir Kâtip hanımı olmak için güzellik olacak, akıl olacak, hepsinden önemlisi de talih olacak. Kâtip hanımı olunca bağ bahçe işi olmayacak, elbise temiz olacak, üst baş tezek kokmayacak. Elleri nasır bağlamayacak. Evi on dört numara gaz lambası aydınlatacak. Herkes ona imrenecek, üstelik isminin yanına hanım sıfatı gelecek. Ayşe Hanım, Elif Hanım....gibi.
Kâtip Musa devlete sırtını dayamış, maaşı, parası pulu olan birisidir. Köyün gençleri de onu kıskanır. Musa'nın daireye geliş ve gidişleri bir merasimmiş. Köyün bütün kızları kapı aralarından onu seyreder, onu görebilmek için çeşme başında biraz daha fazla beklermiş. Köyün ağasının da Şefika adında güzel mi güzel, yeni yetişip gelen bir kızı varmış. Köylü ona Şavga dermiş. Şavga, ağa kızı olduğundan biraz da güzel olduğu için Musa'yı fazla önemsemez, onun da köyün öteki gençleri gibi olduğunu düşünürmüş.
Şavga, bir gün helkelerini alıp çeşmeye su doldurmaya gitmiş. Helkelerini doldurup gelirken aniden Musa ile karşı karşıya gelmiş. Bir an bakışları karşılaşmış, Şavga, biraz şaşırmış, eli ayağı titremiş, yüreğine ılık ılık bir şeylerin aktığını hissetmiş. Utancından yüzü kızarmış. Onların birbirlerine âşık olduğuna kuşlar şahit olmuş.
Şavga ile karşılaşmasından sonra Musa'nın gözüne uyku girmemiş Nereye gitse, ne yapsa hep aklında Şavga varmış. Hep onu düşünür, hep onun hayali ile yatar kalkar olmuş. İçinden hep Şavga'nın evinin çevresinde dolaşmak geçiyormuş. Acılı günler birbirini kovalamış. Aşklarını açıklayacak yer ve zaman bulamamışlar. Bir gün ay ışığının olmadığı zamanda dam ardında buluşmuşlar. Aşklarının yüceliğinden söz etmişler birbirlerine. Birbirlerine söz verip yemin etmişler. Zamanla bu aşkı taşıyamaz olmuşlar. Kulaktan kulağa bu aşk duyulmaya başlamış. Musa köyün ileri gelenlerini Şavga'ya dünür göndermiş. Belki de en uygun olanını yapmış. Ama Şavga'nın babası böyle düşünmüyormuş. Kızını kendisi gibi zengin birine vermek gücüne güç katmak istiyormuş. Gelen dünürcüleri geri çevirmiş. Musa, bıkmadan usanmadan dünür göndermeye devam etmiş. Tüm aracılar Şavga'nın babasını yola getirememiş. Sonunda benim gurbete verecek kızıp yok diyerek kestirip atmış. Ağa, önceleri sevdiği Musa'dan nefret etmeye başlamış. Musa'nın sülâlesi ve arkası yokmuş. Gurbet ellerinde tek başına imiş. Ağa, Musa bana göre damat değil diye düşünürmüş. Ağa, Musa'nın tayinini başka yere yaptırmak için uğraşmış, çünkü kendi itibarının sarsıldığını sanıyormuş. Sonunda Musa'nın tayinini yaptırmış.
Şavga, Musa'nın köyden temelli gideceğini duyunca yıkılmış, dünyası kararmış. Şavga, annesine, babasını razı ettirmek için yalvarmış. Hatta kendini eğer bu iş olmazsa öldüreceğini söylemiş.
Hatta evlerinin avlusuna oturup günlerce yalvarmış Tanrı'ya kavuşmaları için. Şavga'nın bu haline komşuları çok üzülmüş. Çünkü aşkın böylesine ilk defa şahit olmuşlar. Şavga'nın ağzından dökülen mısralar okuma yazma bilenler tarafından not edilmiş. Musa, arkasından söylenen şiirleri, ağıtları duymuş. Ama bu ağıtlar ve türküler, Dikir Boğazı'na sığmamış, nağme olup dillerden dökülmüş. Bu tarihten sonra her zaman Musa'nın türküsü çalınır söylenir olmuş.