Söz ve NotaSözlerAnkara'nın taşına bak Gözlerimin yaşına bak Uyan uyan Gazi Kemal Şu feleğin işine bak Kılıcını vurdum taşa Taş yarıldı baştan başa Uyan da bak Gazi Kemal Başımıza gelen işe Ankara'nın dardır yolu Düşman aldı sağı, solu Sen gösterdin Paşam bize Böyle günlerde doğru yolu Pek şanlıyız Nerelerde Söylenir: 10 Kasım29 Ekim23 NisanUlusal BayramlarMilli BayramlarMüzik Tarzı: TürküTHMTürk Halk MüziğiMüzik Türü: KahramanlıkAnahtar Kelimeler: Ankara TürküsüAnkaranın Taşına BakGözlerimin Yaşına Bak Türkü HikayesiDuatepe’ye yapılacak taarruz için 57’nci Tümenin, Kerim köyüne gelerek yedekte kalması kararlaştırılmış, durum gece yarısına doğru tümene bildirilmişti. Emri alan 57’nci Tümen Komutanı Albay Mümtaz hemen tümenini uyandırmış, kısa sürede yol hazırlıklarını tamamlamış ve gece yarısını biraz geçe yürüyüşü başlamıştı. Albay Mümtaz, hızlı bir yürüyüşle sabah saat altıda tümenini Kerim köyünde bulundurabileceğini umuyordu. Gökyüzü kara bulutlarla kaplı olduğundan ortalık zifiri karalıktı. Kol başının engebeli arazide düzgün yol bulmasındaki zorluğun yanı sıra erlerin dörderli sıraları koruması bile imkan dışıydı. Ateş hattından oldukça gerilerde bulunduğu düşünülerek her bölüğün bir gemici feneri yakmasına izin verildi. Yüksekten bakılınca seyrek aralıklı solgun ışıkların bir yılan gibi kıvrıla kıvrıla ilerilere uzandığı görülüyordu. Uyku sersemi atılan adımlar giderek çevikleşmiş yürüyüş kolu hızını artırmıştı. Yarım saat sonra gök gürlemeye, tek tük şimşekler çakmaya başladı. Her şimşek çaktığında yürüyüş kolu birkaç saniyelik aydınlığa kavuşuyor, biraz dağınık olan dörderli sıralar kendilerini düzeltiyordu. Derken yağmur çiselemeye başlamış. Yağmurdan zarar görmesin diye omuzlardaki tüfekler çıkarıldı ve namlu aşağıya gelecek biçimde yeniden omuzlara asıldı. Ardından yağmur sağanağa döndü. Bardaktan boşanırcasına yağıyormuş. Önceleri hafif esen rüzgâr yerini fırtınaya bırakmış… Cılız ışıklı fenerlerin ıslanan camları çatlamaya, dağılmaya başladı. Fenerlerin birer ikişer sönmesiyle yürüyüş kolu koyu karalığa gömüldü. Yürüyüş kolunun bozulmaması, erlerin kaybolmaması için birbirleriyle konuşmalarına izin verildi. Elbiseleri aşan ıslaklık bedenleri sarmaya, bozkırın tozlu toprağı cıvık çamura dönüşmüştü. Tepeden tırnağa sırılsıklam olan savaşçıları gecenin soğuğu titretiyordu. Gök yerle birleşmiş; yer, çamur denizi olmuştu. Ağırlaşan ayakkabılar, kayan ayaklar adımları yavaşlatmıştı. Gök gürültüsü, yağmur ve fırtınanın uğultusu, yürüyüş kolunu bozmamak için birbirlerine seslenen savaşçıların seslerini bastırıyordu. Doğanın çıkardığı sesler ve insanların bağırtısı birbirine karışıyordu. Bu sırada, yürüyüş kolunun arkalarındaki bölüklerden biri kendine ortak bir dil buldu. Bütün bölük, bir ağızdan günlerdir Sakarya’ya bakan tepelerde yankılanan bir türküyü söylemeye koyuldu. Havası ve ritmiyle daha çok bir marşa benziyor, yürüyüş temposuna uyuyordu. “Ankara’nın taşına bak. Gözlerinin yaşına bak. Biz yunana esir olduk. Şu feleğin işine bak.” Bu marş, ulusal bir yakınmayı dile getiriyordu. Marş, elektrikle çarpmış gibi öteki bölüklere, taburlara, alaylara yayıldı. Gecenin koyu karanlığında yürüyen 57’nci Tümen tek bir ses olmuştu. KAYNAK: http://www.adanahilal.com/ankaranin-tasina-bak-marsinin-hikayesi.html 53 okunma